erisi.com
 
ANASAYFA denizcilik linkler
Felsefe Kişisel Gelişim Haritalar Paradigma İzcilik Futbol Resimler Türk Tarihi Atatürk
FELSEFE NEDİR VE FELSEFENİN DOĞUŞU
FELSEFE  BAŞLANGIÇ

FELSEFE TARiHi

İNSAN BİLGİSİ/TÜRÜ BiLGi ve ÇESİTLERİ BiLiM FELSEFESi
VARLIK FELSEFESİ

AHLAK FELSEFESi

KABALA VAROLUŞ FELSEFESi  MATERYALIZM.
OLGUCULUK ÇÖZÜMLEYICI ELEŞTİREL MARKSİZM YAPISALCILIK.
FRANKFURT OKULU HELENiZM THAGORASÇI OKUL IYONYA OKULU BİLGİ FELSEFESİ

IYONYA OKULU

 "THALES, ANAKSIMANDROS, ANAKSIMENES " Felsefe tarihinin ilk okul ya da düsünce gelenegini olusturan Iyonyali filozoflar, Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes olarak siralanir.

Iyonya Okulu, felsefenin ilk okulu olarak ortaya çikarken, Bati Anadolu kiyilarindaki Iyonya da, Yunan felsefesinin ilk merkezi olarak seçkinlesir. Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes, herseyden önce, mitopoetik düsünceden kopusu ve felsefi düsünüse geçisi simgeler. Ikinci olarak, bu filozoflar, herhangi bir çikar, pratik amaç gözeterek degil de, salt bilmek ya da anlamak için felsefe yapmislardir.

Öte yandan, Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes, her ne kadar felsefede onlarin yasadiklari çagda madde ile ruh arasinda bir ayirim yapilmamis olsa da, felsefe tarihinin ilk materyalistleri olarak bilinirler. Nitekim, nedensel bir varlik anlayisi ortaya koyan ve varliga iliskin dogru bir açiklamanin maddi, fail, formel ve ereksel neden olmak üzere, dört ayri nedeni ortaya koymasi gerektigini belirten Aristoteles’e göre, Iyonyalilar yalnizca maddi neden üzerinde yogunlasmislar ve varolan herseyin kendisinden türedigi arkhe ya da maddi nedeni belirledikleri zaman, varligi açiklayacaklarini düsünmüslerdir. Onlar, bundan dolayi ayni zamanda monist filozoflar olarak siniflanirlar.

Bu filozoflarin monist olarak siniflanmalarinin nedeni, su halde, öncelikle maddeyi evrendeki tek gerçeklik olarak görmeleri, dis dünyayi meydana getiren çoklugun gerisinde bir birlik aramalari ve madde söz konusu oldugunda da, daha sonraki plüralistler gibi, varligin temeline birçok arkhe ya da maddi neden degil de, tek bir madde yerlestirmeleridir. Iyonyali filozoflar, maddi neden disinda bir neden, fail neden düsünmedikleri ve özellikle de maddeye hareket verecek, onu harekete geçirecek bir dis güç tasarlamadiklari için, arkhe olarak, kendi kendisini harekete geçirecek, kendi hareketini yine kendisinin açiklayacagi bir ilk madde aramislardir.

Bundan dolayi, onlar ayni zamanda hilozoistler diye bilinirler. Iyonyali filozoflarda ortak olarak sergilendigini gördügümüz baska bir ortak nokta da, onlarin “hiçten hiçbir sey çikmayacagi”(Nihil ex nihilofit) ve dolayisiyla madde ya da dünyanin ezeli oldugu inancidir. Ayni zamanda tüm Yunanli filozoflar tarafindan paylasilan bu inancin bir geregi olarak, hiçten yaradilis, veya maddi dünyanin zaman içinde bir baslangici oldugu düsüncesi, onlarin akillarinin ucundan dahi geçmemistir.

THALES Iyonya Okulunun, ilk filozofu Milattan önce 6. yüzyilin ilk yarisinda yasamis olan Thales’tir. Onun, Milattan Önce 585 yilinda vuku bulan günes tutulmasini önceden tahmin ettigi bildirilir. Buradan da anlasilacagi üzere, onda bilim ve felsefe birbirinden ayrilmis degildir.

Thales’e atfedilen baskaca bilimsel faaliyetler arasinda, onun bir yillik hazirlamasi faaliyetiyle, gemicilere, Küçük Ayi yildizina bakarak yol göstermesi faaliyeti yer alir. Thales’le ilgili olarak, dogrulugu bir ölçüde kuskulu olan bir takim öyküler de anlatilmistir. Bunlardan ikisi, filozofa özgü karakteri, ya da günümüzde oldugu gibi, o zaman da sokaktaki insan tarafindan alaya alinan filozof imajini gözler önüne sermesi bakimindan ilginçtir. Bunlardan birincisine göre, Thales, yaninda Trakyali kölesi de olacak sekilde yürüdügü sirada, filozofa özgü merak duygusuyla, gökyüzünü gözlemlerken, önündeki çukuru görmeyip, yere düsmüs. Bu durum, ezeli—ebedi olanla, ötede olan-la, degismez ve kalici olanla ilgilenen Thales’e göre, simdi ve burada olanla ilgilenen Trakyali köleye onu alaya alma firsati vermis. Bir digerine göre ise,

Thales, astronomi ve ziraatle ilgili bilgilerine dayanarak, bir yil sonra zeytin mahsulünün çok verimli olacagini tahmin etmis ve bir yil öncesinden mahzenleri çok ucuza kiralamis. Zeytin mahsulü gerçekten de çok verimli olunca, bu mahzenleri oldukça yüksek bir bedelle baskalarina kiralayarak, bu yolla büyük bir para kazanmis. Bununla da, ahalisine filozofun isterse eger, çok zengin olabilecegini, fakat onun maddi degerlerden çok, entellektüel degerlere önem verdigini anlatmak istemis.

Thales’te, felsefe bakimindan önem tasiyan husus, onun “Neyin var oldugu” “Neyin gerçek oldugu” ya da “Neyin gerçekten var oldugu” sorusu üzerinde düsünmüs olmasindan kaynaklanir. O bu çerçeve içinde, dogada var olan seylerin tüketici bir listesini yapmayi amaçlamamis, fakat seylerin varliga gelmeleri ve daha sonra da yok olup gitmeleri olgusundan etkilenmistir. “Neyin var oldugu” sorusunu yanitlamanin en önemli yolu, onun gözünde birlik ile çokluk ya da görünüs ile gerçeklik arasindaki iliskiyi doyurucu bir biçimde ifade edebilmekten geçmistir. O, buna göre, gözle görünen bireysel varliklarin ve degismelerin olusturdugu kaosun, çoklugun gerisinde akilla anlasilabilir, kalici ve sürekli bir gerçekligin var olduguna inanmistir.

Thales, çoklugun kendisinden türedigi. çoklugun gerisindeki bu birligin “su” oldugunu öne sürmüstür. Kendisinden önceki felsefenin bir anlamda tarihini yazmis olan Yunan filozofu Aristoteles, Thales’i bu sonuca, herseyin sivi bir varliktan beslendigi, sicagin da sudan türeyip, suyla beslendigi, herseyin tohumunun nemli bir yapida oldugu gözleminin götürdügünü belirtir. Buna göre, buharlasma fenomeni suyun buhar ya da hava olabilmesini, donma fenomeni ise, suyun toprak olabilmesini akla getirmistir.

Yine, Thales’in Akdeniz’i asarak, Misir’a yapmis oldugu seyahatler suyun insan yasami üzerindeki önemi ve degerini ona göstermis olabilir. Onu arkhenin su oldugu sonucuna götüren nedenler ne olursa olsun, onu felsefe tarihinde önemli kilan unsur, verdigi yanittan çok, sordugu sorudur. Buna göre, o varligin ya da dünyanin nihai ve en yüksek dogasinin ne oldugu sorusunu sormus oldugu için, önemlidir.

ANAKSIMANDROS Iyonya Okulunun ikinci düsünürü, Thales’ten daha genç biri olan Anaksimandros’tur. Onun M.Ö. 610 yilinda dogup, M.Ö. 547 yilinda öldügü tahmin edilir. Anaksimandros’da da, bilimsel faaliyetle felsefi düsünce iç içe geçmis durumdadir. Nitekim, onun Karadeniz’e açilan denizciler için bir harita yapmis oldugu anlatilmaktadir. Dinden ya da mitolojiden ayrilarak kendisini öne süren, kendisine yer açan felsefenin, onda biraz daha soyut ve gelismis bir düzeye ulastigini görmekteyiz.

Gerçekten de, Anaksimandros’un evren anlayisi, dünyanin su üzerinde yüzen düz bir tepsi oldugunu öne süren Thales’in evren anlayisinin çok daha ötesine gider. Thales’in görüsünde, tepsiyi ve tepsinin üzerinde yüzdügü su kütlesini neyin tasidigi sorusuyla, aksam batidan batan günesin, ertesi sabah yeniden dogudan nasil dogdugu sorusuna tatmin edici bir yanit getirmenin güçlükleri karsisinda, Anaksimandros, dünyanin bir tepsi degil de, genisligi yüksekliginin üç kati olan bir silindir seklinde oldugu düsüncesine ulasmistir.

Bu görüse göre, dünya, evrenin tam merkezinde ve boslukta, dayanaksiz olarak durmaktadir. Evren küresinin her yerine esit uzaklikta bulunan dünyanin, su ya da bu yöne gitmesi için hiçbir neden yoktur. Arkhe ya da maddi töz konusunda da, Anaksimandros, Thales’i asar.

O çagdasi Thales’in maddi töz olarak “su” anlayisina, suyun nicelik bakimindan sinirli, nitelik bakimindan belirli oldugu gerekçesiyle karsi çikmistir Buna göre, su ya da nem, çatisma ve savaslarini açiklamak durumunda oldugumuz karsitlardan biri olup, ondan hiçbir zaman karsiti çikmaz. Baska bir deyisle, degisme, dogum ve ölüm, büyüme ve küçülme, çatisma ve savasin, bir ögenin sinirlarini digerinin aleyhine olacak sekilde genisletmesinin bir sonucu oldugu için, suyun dogasina aykiri bir yapida olan öge ya da seylerin, su içinde nasil olup da eriyip gitmedikleri sorusuna doyurucu bir açiklama getirilemez. Sudan, öyleyse yalnizca islak ve soguk olan seyler türeyebilir.

Oysa, dünyada sicak ve kuru olan seyler de vardir. Suyun nitelik bakimindan belirli olmasinin yarattigi güçlükten kurtulsak bile, bu kez suyun nicelik bakimindan sinirli olusunun yarattigi güçlük karsimiza çikar. Buna göre, su gibi nicelikçe sinirli bir maddeden, sonlu bir kütleden evreni meydana getiren sonsuz varlik kütlesi dogamaz. Sonsuz sayida evren oldugunu öne süren Anaksimandros’ta, sonsuz sayidaki evren görüsü, sonsuz miktarda maddeyi gerektirir.

Evrende varolan tüm nitelikleri tek bir nitelige götürmenin, tüm karsitlari tek bir karsita indirgemenin doyurucu ve dogru olmamasindan dolayi, ona göre, evrenin ilk maddesi, maddi tözü, arkhesi nitelik bakimindan belirsiz, nicelik bakimindan sinirsiz bir madde olmalidir. Anaksimandros, söz konusu özellikleri tasiyan ilk maddesine, hiçbir duyusal maddeyle özdes olmayan belirsiz bir varlik, soyut bir ilke anlaminda apeiron adini verir. Onun, ilk madde olarak nicelikçe sinirli, nitelikçe belirli bir öge ya da maddenin seçilmesi evresini geçerek, herseyin kendisinden türedigi belirsiz, sinirsiz bir arkhe anlayisina ulasmasi, felsefede gerçek bir ilerlemeyi ifade eder.

Anaksimandros’un baska bir yeniligi, ya da onun gözlemi akil yürütme veya argümanla destekleyisinin çok iyi baska bir örnegi de, gelistirmis oldugu evrim kuramidir. Yasamin denizlerde ve suda basladigini, insan da dahil olmak üzere, tüm canlilarin önce denizlerde yasamis olup, karaya daha sonra çiktiklarini söyleyen Anaksimandros’a göre, insan türünün atalari, önce baliklarin vücudunda dogmus ve ancak yasamlarini kendi baslarina sürdürebilecek bir olgunluga eristikten sonra, karaya çikmislardir Bu durumu, insan yavrusunun uzun bir bakim devresinin ardindan kendi basina yasayabilir olmasi olgusu ile açiklayan filozofa göre, insan varliklarinin söz konusu uzun bakim devresini baliklarin karninda geçirmemis olsalardi, karaya çikar çikmaz yok olup gideceklerdi.

 ANAKSIMENES Iyonya Okulunun üçüncü ve sonuncu düsünürü Anaksimenes’tir. M.Ö. 585—525 yillari arasinda yasadigi hesaplanan Anaksimenes, tipki Thales ve Anaksimandros gibi bir bilim adami —ya da astronom— filozoftur. Bununla birlikte, Anaksimandros’un, Thales’e kiyasla, felsefi ve bilimsel düsüncede bir ilerlemeyi gösterdigi yerde, o bir anlamda geriye dönüsü temsil etmektedir. Bunu, örnegin onun astronomisinde görmek mümkündür. Buna göre, Anaksimenes, Anaksimandros’un boslukta duran silindir seklindeki dünya anlayisi yerine, havada aynen bir yaprak gibi yüzen, bir masa kapagi seklindeki dünya anlayisini geçirmistir. Yine, o gökkusagina iliskin olarak da oldukça tuhaf bir açiklama getirmistir. Onun açiklamasina göre, gökkusagi, günes isinlarinin, içinden geçemedikleri bir bulut üzerine düsmelerinin sonucu olarak ortaya çikar. Anaksimenes’e haksizlik etmemek için, bir yandan da onun astronomisinin Anaksimandros’unkinden bazi bakimlardan daha ileri oldugunu söylemek gerekir. Çünkü, o günes ve ay ile diger yildizlar arasinda ilk kez olarak bir ayirim yapmis, günesin kendi isigina sahip oldugu yerde, ay da dahil olmak üzere, diger gök cisimlerinin günesin isigini yansittigini söylerken, günes ve ay tutulmalarina iliskin olarak da dogru bir açiklama getirmistir.

Anaksimenes felsefe bakimindan da, Anaksimandros’un gerisine düsmüstür Zira, o, Anaksimandros’un nicelikçe sinirsiz, nitelikçe belirsiz bir töz olarak apeironundan sonra, Thales’in belirli tözüne geri giderek ilk madde olarak Aer ya da havayi öne sürmüstür. Onu, ilk madde ya da maddi tözün hava oldugunu söylemeye götüren neden, muhtemelen insan varligindaki nefes alma olgusudur.

Insan nefes aldigi sürece yasadigi için, havanin evrendeki yasam ve varlik ilkesi oldugu sonucuna ulasmak zor degildir Onun felsefe alanindaki yeniligi ise, ilk kez olarak birlikten çokluga geçis süreci üzerinde, varolan herseyin havadan nasil varliga geldigini açiklama isinde yogunlasmis olmasidir.

Buna göre, Anaksimenes birlikten çokluga geçis sürecini açiklarken, dudaklarimizi birbirine yaklastirip avucumuza üfledigimiz zaman, agzimizdan çikan havanin soguk, agzimizi fazlaca açip, avucumuza üfledigimiz zaman da, agzimizdan çikan havanin sicak olmasi gözleminden yararlanarak, sikisma ve seyreklesme kavramlarina basvurmustur. Baska bir deyisle, Anaksimenes’e göre, hava seyreklestigi zaman, ates, sikistigi zaman da, rüzgar, bulut, su ve toprak haline gelebilir.

 Bu çerçeve içinde, o havanin seyreklestigi zaman, daha sicak hale geldigini ve böylelikle de ates olma yoluna girdigini, buna karsin sikistigi zaman, daha soguk olup katilasma yoluna girdigini düsünmüstür. Anaksimenes’teki seyreklesme ve sikisma kavramlari, birlikten çokluga geçis sürecini açiklamaya yaradiktan baska, her tür niteligi nicelige indirgeme girisimini temsil eder. Anaksimenes’le ilgili olarak önem kazanan sonuncu husus, onun maddi töz olarak havayi öne sürdügü baglamda, ruh kavramina giden yolda ilk büyük adimi atmis olmasidir. Havayla ruh arasinda bir benzerlik kuran Anaksimenes’e göre, nasil ki evreni kusatan hava, evreni ayakta tutuyorsa, ayni sekilde içimizdeki nefes, aldigimiz soluk olarak ruh da, bize can verir. Buna göre, ruh insan varligindaki hareket ve canlilik ilkesidir.